“Rabbimiz, Küfretmekte Olanlar İçin Bizi Fitne Kılma, Bizi Bağışla Rabbimiz”

Furkan Nesli Dergisi yazarlarından Esma Ardıç Hocahanım derginin Kasım 2017 sayısında, “Rabbimiz, Küfretmekte Olanlar İçin Bizi Fitne Kılma, Bizi Bağışla Rabbimiz” başlıklı yazısını kaleme aldı.

“Rabbimiz, Küfretmekte Olanlar İçin Bizi Fitne Kılma, Bizi Bağışla Rabbimiz”
17 Oca 2018 08:56:57

Müslümanlara gerçek ataları olan Hz. İbrahim’i örnek gösteren ayetten sonra inmiş olan bu ayet asırlardır devam eden Tevhid ve mücadele kervanının yolcularından yükselen bir duadır. Bu yolcular kavimlerine “Biz sizlerden ve Allah’ın dışında tapmakta olduklarınızdan gerçekten uzağız. Sizi tanımıyoruz. Sizinle aramızda, siz Allah’a bir olarak iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve kin baş göstermiştir”1 diyerek küfredenlerden yollarını ayıran, saflarını belirlemiş ve imanıyla, cesaretiyle, izzetiyle Rabbimizin asırlarca gelecek nesillere örnek gösterdiği hakiki mü’minlerdir.

“EY RABBİMİZ BİZ SANA TEVEKKÜL ETTİK”

İman bağını kan bağından üstün görmeyi, sevdiğini Allah için sevip, nefret ettiğinden Allah için nefret etmeyi başarmış olan bu mü’minler, kendi akraba ve kavimlerine, Allah’a düşmanlık ettikleri için düşmanlıklarını ilan etmekten çekinmemişlerdir. Safların belirlendiği, yolların ayrıldığı bu noktada sırtlarını dayadıkları tek merci olan Rablerine yönelmişler ve O’na içten ilticada bulunarak dua etmişlerdir. “Ey Rabbimiz, biz Sana tevekkül ettik (tüm samimiyetimizle) Sana yöneldik, dönüş ancak Sanadır”2 Arşa yükselen bu yanık dualar Allah indinde yerini bulmuş olmalı ki Rabbimiz kitabında bu cümleleri bize aktarmaktadır. İşte bu mü’minler gerçek mü’minlerdir. Allah’ın davasını ilan edip düşmanını düşman belleyip, Allah’ın verdiği bu vazifeyi yerine getirip, gerisini Allah’a bırakarak O’na sığınan, O’na yönelen, O’na tevekkül eden mü’minler… Demek ki iman budur. Bu içten yakarışlar, asıl konumuz olan Mümtehine Suresi 5. ayette şöyle devam eder: “Rabbimiz, küfretmekte olanlar için bizi fitne kılma ve bizi bağışla Rabbimiz! Şüphesiz sen Azizsin, Hâkimsin.” Bu dua Yunus Suresinde de “Rabbimiz sana tevekkül ettik bizi zalimler için fitne vesilesi kılma” şeklinde geçmektedir. Burada da yine iman ederek kavminden ayrılmış bir grup mü’minin duası olarak bize aktarılmıştır.

MÜ’MİNLER NE ZAMAN KAFİRLER İÇİN FİTNE OLUR?

Bu dua, üzerinde düşünüldükçe incelikleri ortaya çıkan önemli bir duadır. Acaba ne demektir “Bizi kâfirler ve zalimler için fitne vesilesi kılma” demek? Acaba mü’minler, kâfirler için ne zaman ve nasıl fitne olabilir ki?

Bu ayet birkaç yönüyle değerlendirilmiştir;

1-“Bizi kâfirler için fitne kılma” yani bizi onlar karşısında hiçbir zaman mağlup etme. Çünkü eğer kâfirler ve zalimler mü’minleri mağlup edecek olurlarsa; kendi yollarının doğru, mü’minlerin yollarının ise yanlış olduğunu düşünürler. “Eğer onlar iddia ettikleri gibi doğru yolda olsalardı biz onları yenemezdik!” derler. Bu durumda ayete göre kâfirler mü’minlerin mağlubiyeti ile fitneye düşmüş olmakta, mü’minlerin zayıflığı onların imtihanı haline gelmektedir. Hâlbuki kâfirlerin galibiyeti hakkın yanlışlığını göstermez, bu mağlubiyet Müslümanların hatasıdır, İslam’ın değil. O sebeple mü’minler kendi eksikleri sebebiyle İslam’a ve hakka zarar gelmesinden korkmuşlar ve “Ey Rabbimiz, bizim hatalarımız yüzünden hakkın mağlup olmasına izin verme” demek istemişlerdir.

Bu dua aslında Allah’tan galibiyet ve güç istemektir. Gücün önemini anlamış mü’minler, Müslümanların güçsüzlüğü sebebiyle, hakkı zaten anlamayan kâfirlerin küfürlerine iyice bağlanmalarından ve imana hiç yanaşmamalarından korkmaktadırlar. Bu duruma düştüklerinde de asıl sebebi kâfirler olarak görmemektedirler. Yani güçlenen değil, kendi eksiklikleri ve zayıflıkları nedeniyle karşı tarafın güçlenmesine sebep olan suçludur. Kâfir güçlenince ‘Neden güçlendin?’ denilmez. O kendi bildiği yolda, inandığı değerler uğruna çok çalışmış ve başarmıştır. Burada asıl suçlu, kendi inandığı değerler uğrunda en az kâfir kadar çalışmayan, tembel, korkak pasif Müslümanlardır. Bugün artık kâfiri suçlamayı bir tarafa bırakıp, düştüğümüz şu zor durumda, yaşadığımız şu acı mağlubiyette, kendi nefsimize dönüp hatalarımızı görüp kendimizi suçlamanın tam zamanıdır. Zira bugün Müslümanlar kâfirler için bir fitne vesilesine dönüşmüş, tam da mü’minlerin korktuğu gibi, vaziyet “Doğru yolda olsalardı böyle aciz olmazlardı” denilecek bir hal almıştır. Bu durumda bize düşen bu duayı “Rabbimiz bizi kâfirler için bir fitne olmaktan kurtar” şeklinde yapmaktır.

“BİZİ KAFİRLER İÇİN FİTNE KILMA”

2-“Bizi kâfirler için fitne kılma” demek, mü’minlerin kâfirler nedeniyle fitneye düşmesi demektir. Yani eğer kâfirler mü’minleri mağlup ederlerse zulüm ve baskı artar. Bu içimizden bazı zayıf imanlıları dinleri hususunda tehlikeye düşürür. İçimizden işkence ve zulme dayanamayanlar çıkar. Yahut bazılarımızı anlaşma yapıp, taviz vermek zorunda bırakır. İçimizden zayıf imanlılar kâfirlerin önünde iki büklüm olur, eğilir, ezilir. Hakkın izzet, şeref ve üstünlüğü böylelikle gün yüzüne çıkamaz. Müslümanlar alay konusuna dönüşür, zillete düşer. Ali b. Ebu Talha da bu manada ayeti “Onları bizim üzerimize musallat etme ki bizi fitneye sevk etmesinler” şeklinde yorumlamıştır.

Bugün yaşadığımız asırda ve toplumumuzda her iki mananın da gerçekleştiğini görmekteyiz. Müslümanlar dünyanın her yerinde galibiyetin kâfirin elinde olması sebebiyle zayıf, zelil ve perişan bir vaziyettedir. Tüm dünya kâfirin eliyle büyük bir fitne içinde boğulmaktadır. Çıkardığı fitne ile toplumları ifsat eden, nesli bozan düşman, İslam’ın güzelliklerini örtmeye çalışmakta ve İslam’ın hakikatinin gün yüzüne çıkmasına izin vermemektedir. Yaşadığımız toplumda olduğu gibi bazı Müslümanlar da bu güçle baş etmenin yollarını aramış, kendi akıllarınca yol çıkarmış ve bu yolla güçlenmeye çalışmıştır. Kendi ürettikleri yola göre taviz vermeleri, gücün karşısında (en azından güçlenene kadar) eğilmeleri, bükülmeleri gerekmiştir. Bu güç; kâfirin, zalimin karşısında fitneye düşmenin birinci aşaması olmuştur. Sonrasında taviz vere vere, eğile büküle zor geldikleri makamlarda yine hiçbir zaman gerçek bir güçlü gibi davranmamış, o sahte iktidarlarında ezilmeye, zillete devam etmişlerdir. Bulundukları makamlar öyle makamlardır ki ne İslam’ı yaşayabilmekte, ne topluma yaşatabilmekte, tam aksine İslam’ın değerlerini çiğneyerek yükseldikleri o yerlerde yine İslam’ın değerlerine adeta basa basa daha da yükselmeye çalışmaktadırlar. Adları Müslüman olan insanlar o saltanatlarında hiçbir yönüyle ve hiçbir zaman İslam’ı temsil edememişlerdir. Fakat ne yazık ki yine adları Müslüman olduğu için yaptıkları İslam’a mal edilmiş ve işte burada bazıları fitneye düşüp “ İslam doğru olsaydı, bunlar böyle olmazdı” yahut “İslam’ın yönetimini de gördük. Müslümanlar başa geçti de ne oldu?”demeye başlamışlardır.

YANLIŞ TEMSİL İSLAM’IN YANLIŞ ANLAŞILMASINA SEBEP OLMUŞTUR

Bu Müslümanlar, temsil edemedikleri İslam’ın yanlış anlaşılmasına neden olmuştur. Onlar vitrine çıkmışlar fakat tanıtımı iyi yapamamışlardır. İşte bu, Müslümanların eliyle karşıt görüşlülerin fitneye düşmesi demektir. Burada hata mü’minlerin yolunu terk etmekle başlamıştır. Kur’an’a göre mü’minler işte bu ayetlerle de anlatıldığı üzere kendilerince yol çıkarmıyor, ataları İbrahim’in, Musa’nın yolundan gidiyor. Onların dediklerini, onların yaptıklarını yapıyor. Onlar gibi yalnız Allah’a dayanarak kâfirlerin karşısına çıkıp “Biz sizin taptıklarınıza tapmıyoruz. Sizinle bizim aramızda ebedi bir düşmanlık ve öfke vardır” diyor ve sonra da Rabbine yönelip güç istiyor. Şimdiki Müslümanlar gibi “Biz de sizin taptıklarınıza saygı duyarız, taptıklarınız bizim de saydıklarımızdır, atalarınız atalarımızdır” demiyor. Mü’minlerin yollarına aykırı hareket edenlerin geldikleri nokta işte bu olacaktır. Kâfirlerin gücü sebebiyle fitneye düşmek ve İslam’ı temsil edemeyip düşmanı güldürmek, alay edilecek konuma düşmek. İşte gerçek mü’minler de bundan korkuyor ve bundan Allah’a sığınıyorlardı.

İŞTE MÜ’MİNLERİN YOLU

Müslümanlar şunu artık anlamalıdır: İslam’ın güzelliklerini gösterip de insanların en azılı kâfirlerini bile İslam’a hayran bırakamadığımız, İslam’ı yaşayamadığımız ve yaşatamadığımız, İslam’ı temsil edemediğimiz makamlar bize ait değildir, bize lazım da değildir. Bu şekilde olmak suretiyle elde ettiğimiz güçler sahte, içi boş ve kof güçlerdir. Bu güç ise İslam’a zarar vermekten başka bir işe yaramaz. Peki, bizim elimizle, bizim yanlışlarımızla, bizim doğru yolu terk etmemiz ve sapmamız sebebiyle İslam’a söz gelmesinin, zarar verilmesinin vebalini taşıyabilecek miyiz? Şüphesiz bu çok ağır bir yük, çok büyük bir günahtır. O halde gerçek mü’minlerin “Ey Rabbimiz, bizi küfretmekte olanlar için fitne kılma” demeleri ne kadar da isabetlidir.

İşte mü’minlerin yolu ve işte mü’minlerin yolunu terk etmenin sonu…

O halde fitneye düştüğümüz ve bazı cahil, gafil Müslümanlarımızın da kâfirlere fitne malzemesi olduğu şu günlerde, gereklerini yerine getirdikten sonra Allah’a dayanıp, güvenerek “Ey Rabbimiz, bizi kâfirler ve zalimler için fitne vesilesi olmaktan kurtar. Bizim kusurlarımız, eksiklerimiz, gafletimiz sebebiyle İslam’ın mağlup olmasına izin verme. Bizim günahlarımız yüzünden İslam davasına zarar gelmesin. Ne olur bizi bağışla” diyerek dua etmekten başka çaremiz kalmamıştır. Rabbim dosdoğru yolunda giderek, İslam’ı hakkıyla temsil edebildiğimiz günlere, gerçek güce ulaştırsın bizi.

Âmin, Velhamdülillehi Rabbil Âlemin.3

Kaynak


1. Mümtehine, 4
2. Mümtehine, 4
3. Elmalılı, Tefhim, Fi Zilâl, İbn’i Kesir ve Kurtubi tefsirlerinden istifade edilerek yazılmıştır.

Etiketler:   esma ardıç


0 Yorum

Yorum Yaz