Evliyânın Büyüklerinden İbrahim Bin Ethem Kimdir?

Tâbiînin meşhur alimlerinden ve evliyanın büyüklerinden İbrahim Bin Ethem Hazretlerinin örnek yaşantısını istifadelerinize sunduk...

Evliyânın Büyüklerinden İbrahim Bin Ethem Kimdir?
27 Kas 2017 15:21:15

İbrahim Bin Ethem'in Hayatı

Künyesi, Ebû İshâk İbrâhîm b. Ethem b. Mansûr olan İbrahim bin Ethem Hazretleri, Horasan’ın Belh şehrinde dünyaya geldi. Anne ve babasının hac için Mekke’de bulunduğu sırada orada doğduğunu söyleyenler de vardır. Ailesi Arap kabilelerinden Benî İcl’e veya Temîm’e mensuptur.

Genç yaşta zühd yoluna girmeye karar verinceye kadar Horasan’da yaşadı. Memleketinden ayrılmadan önce birçok hizmetçisi bulunan zengin ve itibarlı bir ailenin çocuğuydu. Sahip olduğu bütün dünya nimetlerinden vazgeçip zühd yolunu seçmesiyle anılır oldu.

İlim Yolculuğu Ve Nefsi Mücadelesi

İbrâhim bin Ethem gençlik çağında avlanırken iki defa, “Sen bunun için mi yaratıldın, bunu yapmakla mı emrolundun?” şeklinde gaipten bir ses duymuş, aynı sesi üçüncü defa atının sırtındaki eyerin kaşından da işitmesi üzerine bütün malını mülkünü terkedip zühd yoluna girmeye karar verdi. Abdullah bin Mübârek’in de aralarında bulunduğu altmış kadar ilim yolcusu gençle birlikte Mekke’ye doğru yola koyuldu.

Başlangıçta, sahip olduğu geniş imkânları geride bırakıp vatanından ayrılmak kendisine ağır gelmişse de bir daha geri dönmemek için nefsine karşı çetin bir mücadele verdi ve kararında sebat etmeyi başardı. Bu sıradaki ruh halini, “Birçok acı çektim, ancak vatanımdan ayrılmak kadar ağır geleni olmadı; nefsime karşı en şiddetli kavgayı vatan hasreti hususunda verdim” şeklinde dile getirirdi.

Şam’da Huzur Buldu

Horasan’dan ayrıldıktan sonra Şam, Irak, Hicaz ve Rum (Anadolu) bölgelerine seyahatler yapan İbrâhim Ethem, Sûr, Kayseri’ye (o zamanki Şam bölgesinin sahil şehri), Humus, Askalân, Beyrut, Basra, Kûfe, Mekke, Medine, Kudüs, İskenderiye, Trablus, Antakya, Tarsus, Maraş gibi şehirleri dolaşıp bostan bekçiliği, ırgatlık, değirmencilik gibi işler yaparak elinin emeğiyle geçinmeye çalıştı. Hayatının en az yirmi dört yılını geçirdiği Dımaşk’ta hemşehrisi Şakīk-i Belhî ile karşılaştığında ona memleketinde bulamadığı huzuru Şam beldelerinde bulduğunu söyledi.

Birgün Şakik Belhi  ona sordu: 

- Ey Şakik nasıl geçiniyorsun? Şakik Belhi cevap verdi: 
- Bulunca yiyoruz, bulmayınca sabrediyoruz

 İbrahim Edhem: 
- Horasan'ın köpekleri de aynı şeyi yapıyorlar, bulunca yiyorlar, bulmayınca sabrediyorlar, diye karşılık verdi

Belhi sordu: 
- Peki siz ne yapıyorsunuz? 
- Biz bulunca dağıtıyoruz, bulmayınca sabrediyoruz.

Babasının Mirasından Hiçbir Şey Almadı

Mekke’de iken babasının vefat ettiğini haber alınca ülkesine giderek babasının vasiyeti üzerine malını gerekli yerlere dağıttıktan sonra kendi payını da diğer vârislere bırakıp tekrar Mekke’ye döndü. Belh’ten ayrılmadan önce evlenmiş, bu evlilikten bir oğlu olmuştu. Daha sonra hiç evlenmemiş, bununla birlikte evlenip çoluk çocuk sahibi olmanın kendi bulunduğu durumdan daha hayırlı olduğunu da açıkça ifade ederdi.

Hadis Rivayet Etmiştir

Tâbiîn ve tebeu’t-tâbiînden hadis rivayet eden İbrâhim Ethem’in bazı hadisleri mürsel olmakla birlikte kendisinin sika olduğu belirtilmektedir. Hadis toplama yolunu seçmediği için az hadis rivayet etti. Onun hadis toplama işine fazla rağbet etmemesinin çeşitli sebepleri var. Bunların başında, hadis toplamakla meşgul olurken ameli ihmal etme endişesinin geldiği söylenir.

“İLİMLE MEŞGUL OLURKEN İBADETLERİ İHMAL ETME”

Nitekim kendisine, “Dinini korumak için ibadetin yanı sıra ilmi de ihmal etme” diyen Ebû Hanîfe’ye, “Sen de ilminle amel etmeyi ve ibadetle meşgul olmayı ihmal etme” diye cevap verdiği rivayet edilir.

Süfyân es-Sevrî, İbrâhim Ethem’i hadis toplamadığı için tenkit etmeye kalkışınca ona, “Sen kendini ‘haddesenâ, haddesenâ’ ile meşhur ettin” diyerek karşılık vermesi hadis toplamaktan aynı zamanda riyâ korkusuyla kaçındığını gösterir.

Helal Kazanca Büyük Önem Verirdi

Helâl lokma yemeğe çok dikkat eder ve herkese de tavsiye buyururlardı. Bir gün kendisine falanca yerde bir genç var. Gece-gündüz ibâdet ediyor, kendinden geçiyor, dediler. Gencin yanına gidip üç gün misafir kaldı. Dikkat etti, söylediklerinden daha çok şeyler gördü. Kendinin soğuk, halsiz, habersiz, gencin ise, böyle uykusuz ve gayretli hâline şaşırıp kaldı. Genci, şeytan aldatmış mıdır, yoksa hâlis ve doğru mudur anlamak istiyordu. Yediğine dikkat etti. Lokması helâldan değildi. "Allahü ekber, bu hâlleri hep şeytandandır" deyip, genci evine da'vet etti. Kendi lokmalarından bir tane yedirince, gencin hâli değişip, o aşkı, o arzusu, o gayreti kalmadı. Genç, İbrâhîm'e sorup, "Bana ne yapdın?" deyince, "Lokmaların helâlden değildi. Yemek yerken, şeytan da midene giriyordu. O hâller, şeytandan oluyordu. Helâl yiyince şeytan giremedi. Asıl, doğru hâlin meydana çıktı" dedi.

İbrâhîm Bin Ethem Hazretlerinin Ahde Vefâsı Ve Cömertliği

İbrâhîm bin Ethem hazretlerinin ahde vefâsı (sözünde durması) ve cömertliği herkesi hayrete düşürürdü. Süheyl bin İbrâhîm diyor ki: "İbrâhîm bin Ethem'le bir müddet arkadaşlık etmiştim. Bir gün hastalandım. Acıktığımı anlıyarak yiyeceğini bana verdi. "Canım bir şey istedi" deyince, O, hayvanını sattı, parasını bana harcadı. Karşılaşınca: "Ey İbrâhîm, hayvanın nerede?" diye sordum. "Sattık" cevâbını verdi. "O halde şimdi neye bineceğim" dedim. O da, "Kardeşim sırtıma" dedi ve üç menzil beni sırtında taşıdı."

İbrâhîm bin Ethem Hazretlerinin Vefatı

Vefâtına yakın buyurdular ki: "Kırk yıl Mekke meyvesinden hiçbir şey yemedim, eğer sekerât-ül-mevt hâlinde (ölüm hâlinde) olmasaydım bunu söylemezdim. Çünkü, kazançları şüpheli olan askerlerden ba'zıları, Mekke topraklarından bir kısmını satın almış bulunuyorlardı. Yiyeceğim meyvelerin, bu kimselerin arazilerinde yetişebileceğini düşünerek yemedim."

Bir gün yatsı namazını kılıp uzun uzun duâ etti ve: "Yâ Rabbi! Bana müslüman olarak ölmeyi nasîb et! Sâlihler zümresine kat!" diye yalvardı. Sonra seccadesinin üstünde bir müddet oturup durdu. Tefekküre daldı. Tam o sırada, karşısına temiz kıyafetli, heybetli bir genç dikiliverdi. Yüzü ay gibi parlıyordu. Bembeyaz bir elbise giymişti. Çok güzel kokular sürmüştü. Gülümsüyordu. İbrâhîm bin Edhem hazretlerini bir şaşkınlık almıştı. Ona dönüp sordu: "Siz kimsiniz?" Gelen, "Ben melek-ül-mevtim. Ölüm vakti gelenlerin ruhunu kabz ederim." deyince, İbrâhîm bin Edhem hazretleri daha da şaşırdı. Seccadesinin ö-nüne dikilen bu güzel yüzlü genç, insan olamazdı. Sessiz sedasız gelmiş, karşısına nasıl dikilmişti? Şaşkınlığı devam ederken, hemen hatırladı... "Allah iyi kullarının ruhunu alması için Azrâil aleyhisselâmı, güzel sûretli bir genç şeklinde gönderecektir." Ölüm ânının geldiğini anladı. Buna çok sevinerek "Allahım sana sonsuz şükürler olsun" diye duâ etti. O esnada, kirâmenkâtibin melekleri de O'na göründüler. Yaptığı iyi işleri yazmışlar, O'na gösteriyorlardı. İkisi birden şöyle dediler: "Allahü teâlâ senin mükâfatını art-tırsın. Bizi, iyi kişilerin toplandığı sohbetlere götürdün. Câmilere götürdün. Güzel şeyler gördük, güzel şeyler işittik. İyi şeylerin yapıldığı yerlerde bizi bulundurdun." İbrâhîm bin Edhem hazretlerine, bu sözlerden sonra Cennet'teki yeri gösterildi. Azrâil aleyhisselâm emrindeki birçok melek ile beraber gelmişti. Onlar da İbrâhîm bin Edhem hazretlerinin çok sevdiği kokulardan sürünmüşlerdi. Kimi gül, kimi karanfil, kimi daha da güzel kokuların arasında ruhunu teslim aldılar.

 

Bir Kıssa

İbrahim bin Ethem bir gün Basra sokaklarında dolaşıyordu. İnsanlar etrafına toplanıp:

“Ya İbrahim! Allah-u Zülcelal: ‘Dua edin kabul edeyim‘ buyurduğu halde, biz dua ediyoruz ama karşılığını bulamıyoruz.” dediler.

İbrahim bin Ethem, onlara dedi ki:
“Ey insanlar! On şeyden dolayı kalbiniz ölmüş, duanız nasıl kabul olsun?”

Daha sonra bu on şeyin ne olduğunu şöyle açıkladı:

1.       Allah-u Zülcelal’i biliyorsunuz ama, onun hakkını vermiyorsunuz.

2.       Kur’an-ı Kerim okuyorsunuz, ama O’nun manasına göre amel etmiyorsunuz.

3.       Şeytanın düşmanlığını biliyorsunuz, dilinizle söylüyorsunuz ama onun peşinden gidiyorsunuz.

4.       Biz Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem)’in ümmetindeniz, diyorsunuz, ama onun sünnetine göre amel etmiyorsunuz.

5.       Cenneti istiyorsunuz, ama onun gereğini yapmıyorsunuz.

6.       Cehennemden korkuyorsunuz, ama kendinizi bile bile cehennem ateşine atıyorsunuz.

7.       Ölüm vardır diyorsunuz, ama hiçbir hazırlık yapmıyorsunuz.

8.       Daima başkalarının hataları ile meşgul oluyorsunuz, ama kendi hatalarınızı görmüyorsunuz.

9.       Allah-u Zülcelal’in nimetlerini yiyorsunuz, ama O’na şükretmiyorsunuz.

10.   Ölülerinizi ellerinizle götürüp kabre koyuyorsunuz, ama bundan ibret almıyorsunuz.

 



0 Yorum

Yorum Yaz